Türkiye'nin köklü zanaat geleneklerinden biri olan ahşap oymacılığı, günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş bir meslek. Ancak, 75 yaşındaki Durmuş Dede, bu sanatı yaşatarak gelecek nesillere aktarma kararlılığıyla dolup taşıyor. Her bir işleminde geçmişin izlerini barındıran el emeği, onun için sadece bir meslek değil; aynı zamanda hayatının anlamı ve tutkusu. Durmuş Dede, İstanbul'un tarihi semtlerinden birinde, atölyesinde zamana meydan okuyan eserler yaratırken, aynı zamanda usta bir öğretmen olarak genç nesillere de ilham veriyor.
Durmuş Dede, zanaat hayatına 13 yaşında başladı. O dönemde babasıyla birlikte atölyede geçirdiği günler, ona ahşabın özünü, dokusunu ve ruhunu kavratmış. “Her parça bir hikaye taşır” diyen Durmuş Dede, ustalığını geliştirirken, ustadan öğrenmenin ve öğretmenin önemini de çok iyi anlamış. Kendi öğrencilerine bilgi ve deneyim aktarırken, onlara sadece işin teknik yönlerini değil, aynı zamanda bu zanaatin derin felsefesini de öğretiyor. Öğrencileri, Durmuş Dede’nin yanında sadece bir zanaatkar değil, aynı zamanda birer sanatçı olmayı öğreniyor.
Durmuş Dede, yıllar içerisinde pek çok sanat eserine imza attı; hepsi özveriyle çalıştığı her anın bir yansımasıydı. Zamanında yaptığı eserlerin bazıları, önemli koleksiyonlarda yer alırken, bazıları da özel siparişler ile farklı yerlerde sergilendi. Ahşaba olan tutkusu, ona sadece zanaat değil, aynı zamanda yaşam tarzı kazandırdı. Her sabah erkenden atölyesine giden Durmuş Dede, işini yaparken duyduğu mutluluğun tarifsiz olduğunu vurguluyor: “Yıllar geçse de bu işin bana kattıkları asla yitip gitmedi. Benim için ahşapla uğraşmak, ruhumun derinliklerine inmek gibidir” diyor.
Durmuş Dede, son yıllarda gençlere ustalığını devretme konusunda kararlı adımlar atmaya başladı. Atölyesinde düzenlediği workshoplar ve eğitimler, genç zanaatkarların yetişmesi için bir fırsat sunuyor. Özellikle sanatta ve zanaatta kariyer yapmak isteyen gençler için kapılarını ardına kadar açan Durmuş Dede, onları desteklemeyi ve yol göstermeyi kendi sorumluluğu olarak görüyor. “Bu zanaat bir mirastır. Eğer bizler bu mirası yaşatmazsak, gelecekte kimse bu işi yapmayı bilmeyecek” diyor.
Hayalinde, atölyesinin bir okul gibi işlev görmesi ve daha fazla gencin bu sanatla tanışması yatıyor. Eğitim süreçlerinde ahşapla çalışan öğrencilerine sadece teknik bilgiler vermekle kalmayıp, aynı zamanda zanaatın tarihini, kültürel önemini ve geleneksel değerlerini aşılamak için çabalıyor. Herkesin sanatla buluşmasını isteyen Durmuş Dede, “İşin bir klişesi vardır; ‘Zanaat, ustalık ister.’ Ama benim için zanaat, sevgiyi ve sabrı da gerektirir. Bu mirası geleceğe taşımak benim en büyük hayalim” ifadelerini kullanıyor.
Durmuş Dede’nin atölyesinde tanık olunan en güzel görüntülerden biri de, ustanın öğrencileriyle birlikte canlı bir iş ortamı yaratması. Gençlerin oymaya olan tutkusu, Dede’nin deneyimiyle birleşince ortaya çıkan eserler, hem göze hitap ediyor hem de geleceği aydınlatıyor. İşin felsefesi ve zanaatin incelikleri ile bilgi dolu bir atmosferde, herkes kendi potansiyelini keşfetme şansı buluyor.
Sonuç olarak, Durmuş Dede gibi ustalar, geçmişin ve kültürün taşıyıcıları konumundadır. Onların çabaları, sadece bir mesleği değil, aynı zamanda bir yaşam tarzını ve değerleri de yaşatmaya yöneliktir. Durmuş Dede’nin ahşap oymacılığına olan tutkusu, genç nesillere ilham vererek zanaatin kaybolmaması için var gücüyle çalışıyor. Bu nedenle, bizler de ona sahip çıkmalı, zanaatın ve kültürel mirasın değerini bilmeliyiz. Zamanla daha da azalan bu tür el sanatlarının yaşatılması, toplum olarak hepimizin sorumluluğudur. Durmuş Dede’nin hikayesi, bizlere yalnızca bir zanaat değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi sunmaktadır.
Bu noktada, Durmuş Dede'nin azmi ve tutkusu, bizlere hatırlatıyor ki: Her gün, her an, zanaat bir yürek işidir. Onun gibi ustaların sayesinde, geçmişi ve kültürel mirası geleceğe taşımak mümkün olacaktır.