Dedelerinden miras kalan el sanatlarını 21 yıldır tutkuyla sürdüren Gülhanım ve Mehmet Yılmaz çifti, her geçen gün daha fazla insanın ilgisini çekiyor. Bu özel hikaye, sadece bir zanaatın değil, aynı zamanda ailenin ve kültürün yaşatılmasının önemini de gözler önüne seriyor. Türkiye’nin tarihi değerlerini modern zamanla buluşturan bu çift, geleneği geleceğe taşımayı hedefliyor. Peki, onların bu yolculuğu nasıl başladı ve ne tür zorluklarla karşılaştılar? İşte detaylar...
Mirası yaşatmanın ve geleneksel sanatı sürdürmenin ne denli önemli olduğunu bilen Yılmaz çifti, ilk olarak Mehmet’in dedesi Ali Yılmaz’dan öğrendikleri tekniklerle işe koyulmuş. Ali Yılmaz, köylerinin en tanınmış sanatçılarından biri olarak biliniyordu. Onun elinden çıkan her eser, köyde ve çevresinde büyük bir ilgi topluyordu. Mehmet, çocuk yaşlardan itibaren dedesiyle birlikte çalışarak bu sanatı öğrenmeye başlar. Eşinin de desteğiyle, bu yeteneği daha da geliştirerek sadece kendi köylerinde değil, ülke genelinde tanınan bir marka haline gelirler.
Gülhanım Yılmaz, yıllar önce evlendiği Mehmet ile birlikte bu sanatı devam ettirme kararı aldıklarında, kendileri için birer hobi olan el sanatının, aynı zamanda ekonomik bir getiri sağlayabileceğini fark ederler. "Başlangıçta sadece eğlence için yapıyorduk. Ancak zamanla bu işten gelir elde edebileceğimizi anladık. Dedemizden bize kalan bu mirası yaşatmanın sorumluluğunu hissediyoruz" diyor Gülhanım.
Günümüzde geleneksel sanatların giderek yok olmakta olduğu gerçeğiyle yüzleşen çift, bu durumu değiştirmek için birçok yenilik yapma kararı almış. Özellikle dijital dünyaya adım atarak online platformlar üzerinden satış yapmaya başlamak, onlara büyük bir müşteriye ulaşma imkanı sağlamış. Sosyal medya hesapları üzerinden paylaştıkları özenle hazırlanmış videolar ve fotoğraflar, yalnızca müşteri almakla kalmamış, aynı zamanda insanları bu sanat dalına dair bilgilendirmiştir. "El sanatlarımızın dijitale taşınması, birçok insana ulaşmamızı sağladı. Sadece satış yapmakla kalmıyor, aynı zamanda bu sanatın önemini anlatıyoruz" diyerek, dijitalin sağladığı fırsatları vurguluyor Gülhanım.
Ancak modern zamanlarla birlikte gelen zorluklar sadece teknik alanla sınırlı kalmıyor. Zanaat sahibi olmanın yarattığı basınca ek olarak, genç neslin bu tür geleneksel işlere yönelmemesi de çiftin en büyük kaygılarından. "Geleneksel sanata olan ilginin azalması, bizi oldukça düşündürüyor. Bizim gibi düşünen, bu mirası yaşatmak isteyen yeni nesil zanaatkarların çıkması gerekiyor" diyor Mehmet. Bunun için kendi atölyelerinde gençlere staj imkanı sunarak, bu sanatı daha yakından tanıtmaya çalışıyorlar.
Gülhanım ve Mehmet Yılmaz, dedelerinden kalan bu mirası genç nesillere aktarmak amacıyla çeşitli sosyal sorumluluk projelerine de imza atıyor. Yürüttükleri atölye çalışmaları ve seminerlerle, köylerde yaşayan çocukları el sanatlarıyla buluşturarak, bu değerleri geleceğe taşımak için kollarını sıvıyorlar. "Her bir öğrencimiz, bizim için geleceğimiz demek. Onların bu geleneksel sanatı sahiplenmelerini, yaşatmalarını istiyoruz" şeklinde konuşuyorlar. Bu tutku ve kararlılıkla, yalnızca kendi ailelerinin tarihini değil, aynı zamanda kültürel mirasın devamını da sağlıyorlar.
Sonuç olarak, Gülhanım ve Mehmet Yılmaz çifti, dedelerinden kalan mirası yaşatmanın sadece bir iş değil aynı zamanda bir sorumluluk olduğunun bilincindeler. Her eserinde geçmişten gelen hikayeleri, yaşanmışlıkları ve kültürel değerleri barındıran bu sanat, onlarla birlikte yaşamaya devam ediyor. Kendilerine koydukları hedefler doğrultusunda, sadece kendi sanatlarını değil, aynı zamanda Türk kültürünü de geleceğe taşımak için durmadan mücadele ediyorlar. Her geçen yıl büyüyen bir aile gibi, geleneksel sanatı yaşatmanın önemini daha fazla benimsiyor ve bu mirası üzerinde taşıyorlar.