Bugün, 9 yaşındaki Meryem’in hikayesiyle yetim çocukların çektiği zorluklara dikkat çekiyoruz. Küçük Meryem, Türkiye’nin güneydoğusundaki bir köyde yaşamını sürdürüyor. Ailesinin maddi durumu, Meryem’in sağlıklı bir gelişim göstermesini engelleyerek onu açlıkla baş başa bıraktı. Son iki yılda, 25 kilodan yalnızca 10 kiloya düşen Meryem, aşırı zayıflığıyla dikkat çekiyor. Bu durum, yalnızca bireysel bir dram değil, aynı zamanda ülkemizdeki açlık ve yetersiz beslenme sorunlarının bir yansıması. Peki, Meryem’in hikayesi bize hangi dersleri veriyor? İşte detaylar...
Türkiye’de yetersiz beslenme ve açlık sadece Meryem için değil, birçok çocuk için önemli bir sorun. 2021 verilerine göre, her 10 çocuktan biri yetersiz beslenme ile mücadele ediyor. Özellikle kırsal alanlarda, ekonomik yetersizlikler nedeniyle pek çok aile, temel gıda maddelerine ulaşmakta zorluk çekiyor. Meryem’in ailesi de bu zorluğun gölgesinde yaşıyor. Ailesinin geçim kaynağı, tarım ve hayvancılıkla sınırlı. Ancak son yıllarda yaşanan kuraklık ve ekonomik kriz, ailelerin yaşamı daha da zorlaştırdı. Meryem bu süreçte, günün çoğunu aç geçirmekte ve bu durum sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Meryem, günlük yaşamını sürdürmek için elinden geleni yapıyor. Okulda arkadaşları ile birlikte oynamak yerine, evde kardeşlerine bakmak zorunda kalıyor. Sıklıkla yemek bulamayan Meryem, zaman zaman arkadaşı Zeynep’in annesinin ona hazırladığı yemekleri paylaştığını söylüyor. Ancak bu yardım, genelde yeterli olmuyor. Meryem’in yetersiz beslenmesi, sadece fiziksel sağlığını etkilemekle kalmıyor; zihinsel gelişimini de olumsuz yönde etkiliyor. Onun okulda öğrenme isteği ve motivasyonu düşüyor, sosyal ilişkileri zarar görüyor. Eğitimden mahrum kalmak zorunda kalan Meryem, birkaç yıl içinde gelecekte ne olacağına dair karamsar düşüncelerle dolu.
Yerel sivil toplum kuruluşları, Meryem gibi çocuklara ulaşmaya çalışıyor. Ancak mevcut kaynaklar yetersiz. Bu durum, Meryem’in ve benzer durumda olan diğer çocukların hayatlarının kurtarılması için bir acil müdahale gerekmekte. Konuya dair çalışmalar, sadece açlığı veya yetersiz beslenmeyi değil, sosyal adalet ve eşitlik anlayışını da kapsamalı. Eğitim, yetersiz beslenmeyi ortadan kaldırmadığı sürece, bu kısır döngünün devam edeceği aşikâr.
Meryem’in hikayesi, yalnızca bir çocuğun mücadelesi değil; aynı zamanda tüm insanlığın vicdanına seslenen bir çağrıdır. Onu kurtarmak, geleceğimizi kurtarmaktır. Meryem gibi milyonlarca çocuğun hikayesini duyurmak ve bu konudaki farkındalığı artırmak hepimizin sorumluluğundadır. Küçük Meryem’in yaşadığı dramı görmezden gelemeyiz. Farkındalık oluşturmak ve harekete geçmek için hep birlikte çalışmalıyız.
Açlıkla mücadelenin, sağlıklı bir toplum oluşturmanın temel direklerinden biri olduğu göz önüne alındığında, Meryem gibi çocukların ihtiyacı olan desteği sağlamak için gerekli adımları atmalıyız. Gıda güvenliği sağlanmadığı sürece birçok çocuk, Meryem’in yaşadığı zorlukları yaşamaya mahkûm kalabilir. Bu zorlu mücadelenin odağında, bizlerin olmalı, yardımlarımızla Meryem’e ve benzeri çocuklara umut ışığını taşımalıyız.
Sonuç olarak, Meryem’in hikayesi, sadece bir hayat hikayesinden çok daha fazlasını ifade ediyor. Açlık, yetersizlik ve mücadele ile dolu bir yaşamı anlatmanın yanı sıra, bu sorunlarla yüzleşmemiz gerektiğinin de altını çiziyor. Meryem’in sesi olmalı, onun uğradığı haksızlıkları seslendirmeliyiz. Salgın, deprem, ekonomik kriz derken birçok şeye tanıklık ettik; ama unutmayalım ki, en büyük savaş açlıkla ve yetersiz beslenmeyle veriliyor. Küçük Meryem’e yardım edebilmek için hepimizin bir şeyler yapması şart. Bu hikaye, herkesi harekete geçirmeyi amaçlıyor ve bu sorumluluğun bilincinde olmalıyız.